-
Nisan 13, 17:58
-
Mart 25, 14:13
-
Mart 25, 13:52
-
Aralık 24, 16:43
HEPİMİZ SORUMLUYUZ
Muhammed Veysi TUNÇ
Hayat yolunun zorunlu yolcusu olan insanoğlunun, akıl ve iradesinin vahiyle birleşmesi, bütünleşmesi ve buluşması neticesinde insan, yücelerin en yücesine ulaşır. Vahiyden uzaklaşma ve inkâr ise insanı aşağıların en aşağısına düşürür.
Bu süreci ve sonucu belirleyen en önemli husus; hayatı ve ölümü anlamlandıran, yaratılış gayemizi hatırlatan, hidayet kaynağımız olan vahyi yürekten yürürlüğe, kıraatten karaktere yansıtmaktır. Bireysel ve toplumsal yaşama akseden yönüyle ilahi kelam; evden evrensele doğru yaşanabilir bir hayat nizamı sunar.
Herkesi ve her kesimi ilgilendiren şekliyle inancın bireysel ve toplumsal sorumluluğunuörnek ve önder Hz Peygamber, şöyle ifade etmektedir:
‘’Allah’ın emirlerine uyanlarla uymayanların durumu, bir gemide kur’a ile yerlerini belirleyen kimselerin misali gibidir. Buna göre, bazıları geminin üst katına, bazıları ise, geminin alt katına yerleşirler. Geminin alt katında olanlar, susadıkları zaman üst kattakilere uğrayarak, ‘kendi bulunduğumuz kattan bir delik açsak ve üst kattakilere rahatsızlık vermesek’ derler. Bu durumda, üst kattakiler, onları bu istekleriyle baş başa bırakırlarsa hepsi birlikte batmaya mahkûmdurlar. Eğer onlara engel olurlarsa, hem onlar hem de kendileri kurtulur.” (Buharî, Şerike, 6)
Toplumun tümü genci, yaşlısıyla, zengini, fakiriyle, inananı, inanmayanıyla işte bu gemide yolculuk yapmaktadırlar. Bu yolculuk yaptığımız gemi, yaşadığımız dünyadır. Mecburi bir istikamette ilerler gemi.
Yolcuların geminin varacağı yeri, zamanı ve gemi içindeki hayat nizamını belirleme yetkileri yoktur. Çünkü her şeyi yoktan var eden, bizleri dünya gemisine bindiren Rabbimizdir. Yaratmak ve emretmek Allah’a aittir. Böylece bu hakikate inanan Müslümanlar dinin ahkâmına, ahlakına ve akidesine teslim olmalılar. Nitekim İslam, Yaratıcıya teslim olmak değil midir?
İlahi kadere ve karara teslimiyet, beşere ve beşeri olana teslimiyeti engeller.
Geminin alt katında bulunanların rahatsızlık vermeden su içmek için gemiyi delme talepleri ilk bakışta makul ve masumane gelebilir ancak bunlara müdahil olunmaz ve müdahale edilmezse herkes için ortaya çıkacak durum sonun başlangıcı olur.
Öyleyse içinde bulunduğumuz gemiyi/toplumu korumak ve kollamak hepimizin görevidir. Çukurlaşanlara, çukur kazanlara, çakallaşanlara, dış güçlerle çalışanlara, İslam’la çatışanlara ve çarpışanlara karşı… Özgürlük, barış, eşitlik, çoğulculuk, insan hakları kamuflajıyla geminin delinmesine müsaade edebilir miyiz?
Allah’ın ve Resulünün hoş görmediğine bizler nasıl olur da hoşgörü ile bakabiliriz?
Hal böyle iken toplum sorunlarına kayıtsız, duyarsız, riske girmeyen, köşesinde başıma iş açmayayım anlayışındaki yöneticilere, siyasetçilere, akademisyenlere, aydınlara, âlimlere ve ilim adamlarına ne demeli?
Eğitim denilerek eritilen nesiller ve yapboza dönen eğitim sistemiyle (!) ilgili söyleyecek sözümüz yok mu?
Kaçak çıkılan katlar, işgal edilen kaldırımlar, kayırılan akraba ve arkadaşlarla ilgili neler yaptık? Üç maymunu oynamaktan başka…
FETÖ yüzünden geçmişte mağdur olan ve günümüzdede hapishanelerde tutulan İslamcıların olduğunu biliyor muyuz? Bilgi, belge ve bulgu olmadan işinden alınan veya içerde olan yeni mağdurlarla ne kadar ilgiliyiz? Meydanda değil de sanal medyada da olsa herkes için hemen adalet diyebiliyor muyuz?
Dertlerimiz çok ve çeşitli… Derman olmak için etkimiz ve yetkimiz nispetinde neler yapıyoruz?
Kötülüğün normalleşmesinde, toplumsallaşmasında hatta yasallaşmasında herkesin gücüne, yaşına ve yetkisine göre sorumlu olduğu unutulmamalı. Zira iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak; imanî, insani ve vicdani bir yükümlülüktür. Bir kötülüğe sebep olanlar kadar, imkân ve sorumluluk dairesi içinde olduğu halde onu önlemeyip işlenmesine göz yumanlar da suçludur, kusurludur.
Bu bağlamda Nebevi ikazı hatırlayalım:
‘’Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki ya iyiliği emir ve kötülükten men edersiniz yahut Allah-u Teâlâ’nın size umumi bir bela göndermesi yakındır.O zaman yakarsanız da duanız kabul edilmez.’’ (Tirmizi)